Türkiye’nin en zengin altın rezervlerinden birine sahip olan Uşak, son yıllarda hem madencilik yatırımlarıyla hem de artan izinsiz define kazılarıyla gündemde. Eşme ilçesindeki Kışladağ Altın Madeni, yıllık ortalama 13 tonluk üretim kapasitesiyle Türkiye’nin “altın başkenti” olarak anılıyor. Ancak bu ekonomik başarı, aynı zamanda define avcılarının ilgisini de çekmiş durumda.
Kışladağ: Türkiye’nin en büyük açık ocak altın madeni
Uşak’ın Eşme ilçesinde bulunan Kışladağ Altın Madeni, Türkiye’nin en büyük açık ocak altın madeni olma özelliğini taşıyor.
Kanadalı Eldorado Gold Corporation şirketine bağlı Tüprag Metal Madencilik tarafından işletilen maden, yılda 13 ton altın üretimiyle ülke toplamının dörtte birini karşılıyor.
Bu üretim kapasitesiyle Kışladağ, Türkiye ekonomisine milyarlarca liralık katkı sağlıyor.
Her taşın altında “hazine” arayışı
Madenin büyüklüğü ve “altın şehri” olarak anılması, bölgedeki efsaneleri yeniden canlandırmış durumda.
Yetkililere göre, özellikle Uşak–Kütahya–Manisa üçgeninde son aylarda izinsiz kazı girişimleri arttı.
Defineciler, modern madencilik alanlarını “gizli altın yatakları” sanarak çevrede kazılar yapıyor.
Ancak yapılan açıklamalarda, bu kazıların maden sahalarıyla hiçbir ilgisinin olmadığı ve doğaya ciddi zarar verdiği vurgulanıyor.
Bir güvenlik yetkilisi, “Defineciler madenlerin yüzeyinde hazine arıyor ama gerçek altın damarları kilometrelerce derinlikte. Bu tür kazılar sadece doğayı tahrip ediyor.” ifadelerini kullandı.
Uzmanlardan uyarı: “Altın madeni kazmayla bulunmaz”
Jeoloji uzmanları, altın madenlerinin oluşumunun belirli jeolojik süreçlere bağlı olduğunu ve yüzeye yakın bölgelerde bulunmasının son derece nadir olduğunu belirtiyor.
Altının, kuvars damarları ve volkanik kayaçların derin tabakalarında yer aldığı, bu nedenle “kazma-kürekle altın arama” yönteminin tamamen bilim dışı olduğu ifade ediliyor.
Uzmanlara göre, definecilik yalnızca ekonomik değil, kültürel bir tehdit haline de gelmiş durumda.
Kaçak kazılar kültürel mirası tehdit ediyor
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın verilerine göre Türkiye’de 20’nin üzerinde aktif altın madeni bulunuyor.
Ancak madencilik faaliyetlerinin yoğun olduğu bölgelerde definecilerin sayısı da hızla artıyor.
“Altın arama” bahanesiyle yapılan bu kazıların bir kısmı, arkeolojik kalıntılara zarar veriyor.
Uşak çevresinde özellikle Lidya uygarlığı dönemine ait eserlerin bulunduğu alanlarda yapılan kaçak kazılar, kültürel miras açısından ciddi risk oluşturuyor.
Efsanelerin peşinde bir umut
Anadolu’da “gömü efsaneleri” yüzyıllardır halk arasında canlılığını koruyor.
Ege ve İç Anadolu bölgelerinde sıkça rastlanan “altın şehir” söylenceleri, definecilerin motivasyon kaynağı olmaya devam ediyor.
Uşak çevresinde özellikle eski Rum ve Osmanlı yerleşimlerinin bulunduğu bölgelerde, geçmişten kalma “gömü hikâyeleri” hâlâ kulaktan kulağa aktarılıyor.
Uzmanlar, bu efsanelerin turizm ya da kültürel miras çalışmalarıyla değerlendirilebileceğini, ancak yasadışı kazıların bölgeye yalnızca zarar verdiğini vurguluyor.
Kışladağ Altın Madeni, Türkiye’nin altın üretiminde stratejik öneme sahip olmaya devam ederken, definecilik faaliyetlerinin yarattığı tahribat bölgeyi hem çevresel hem kültürel açıdan tehdit ediyor.
Yetkililer, “Altın aramak değil, mevcut değerleri korumak” gerektiği konusunda vatandaşları uyarıyor.